12 Ağustos 2013 Pazartesi

İsyan Öyküleri (İncir Ağacını Kuş Diker) // Hamit Çağlar Özdağ



2011 yılında Kan Muskaları Destanı isimli 3 romandan oluşan bir seriyi bizle buluşturmuştu Hamit Çağlar Özdağ. Bu kitapla da isyanını dile getiriyor şimdi. Kan Muskaları kapaklarındaki yazar ve seri adında bulunan yazılar kabartmalıydı, Özdağ bundan tekrar vazgeçmemiş. Hatta bu sefer bunu hem ön hem arka kapakta kullanmış, çok da  iyi etmiş.

Kitapta öykülerden önce bizi karşılayan "Yaser'e ve Tahsin'e" yazısı oluyor. Devamında Bora Helvacıoğlu'ndan bir çizim ve önsöz geliyor. Önsözde Yaser ile Tahsin kimdir ufak bir bilgi ediniyorsunuz. Daha önsözde başlıyor içinizin cız etmesi.

"Töre" öyküsünün çizimi.







10 öykü kaleme almış Çağlar abi. Bunlardan birincisi "Töre". Masal, Cemal ve Hatice sizlere törenin ne olduğunu suratınıza 10 sayfada çarpacaklar.








"Kılıç" adlı öykünün çizimi.
Yazarın isyanı daha yeni başlıyor. 2. öyküye "Kılıç" ismini vermiş. Öyküden bir kısım alıntılayarak özetleyeceğim bu sefer: "Kalk evlat. Sen, ağlayacak son çocuk ol. Senin ağabeyin, zalimlerin sinsiliğine kurban giden son ağabey olsun. Al bu kılıcı eline. Bak şu işlemelere, çek içine bal kokan güzelliği... Gördün mü? Demirin niyetini sezdin mi? Kuşan hele bu kıyameti ve düş yola. Sanadır yeryüzünün güveni. Sen ki yücelere hakiki bir ders verdin, bize nefretin dipsiz kuyusunu gösterdin, sen ki bizleri o kuyuya düşmekten alıkoyup büyüklük ettin, hakkındır bu kılıç ey çocuk! yürü cihanı, gez her köşeyi. Ayakların erdikçe alemlere, elinde kılıçla yüzün göründükçe herkese, tüm silahlar utanacak! Boyunlarını bükecek tabancalar, namlularının ardına saklanacak tüfekler, füzeler işlemez olacak, bıçaklar kesmek nedir unutacak. Sen bu güzeller güzeli şaheserle yürüdükçe, dünyadaki tüm silahlar susacak. Budur biz yücelerin elinden gelen ey çocuk, gerisi insana kalmıştır, sizlerin aklına bırakılmıştır. Bu şanlı şöhretli kılıcı gören tüm silahlar dindiğinde, zalime kulluk eden cahiller hala can alıyorsa, o vakit kusura kalma, sözünü dinlemeyip nefretin o dipsiz kuyusuna atlayan ilk kişi ben olacağım! Çekeceğim rahmetimi insanoğlunun üzerinden, salacağım hiddetimi yedi düvele! Bil ki çocuk, o kara gün gelirse eğer, yalnız olmayacağım! Aha Tendürek'in tepesinde bekliyor yüceler, gördün mü, hepsi orada... Bil ki tekmili birden yanımda olacaklar... Senin saf yüreğinden süzülen ışıkla yıkandı bu kılıç, eğer huzurunda durulan silahlara rağmen savaşlar dinmezse, vay insanoğlunun haline be çocuk...
Vay kararmış yüreklere...
Vay hainlere...
Vay şeref yoksunu zalimlere...
Vay ki ne vay!"

Şimdiki öykünün adı ise "Alice Anadolu Diyarında". Adından da anlaşılacağı gibi diyar diyar gezen Alice bu defa Anadolu'ya geliyor. Neden mi? Artık yaşlanmıştır Alice ve yaşayacağı diyara karar vermek istediğinden düşmüştür son kez yollara. Geçenlerde Ural'la Altay'ın yöresinde yürürken bir dedeye rast gelmiştir. Bu dede kim mi dersiniz? Dede Korkut. Dede Korkut, Alice'e Nasreddin Hoca'nın yurdunu görmesini söylemiştir. Lafının devamını da şöyle getirmiştir: "...tavşan mavşan uğraşma, var git Anadolu'ya, Tiftiği Bol Mor Teke'yi bul, benden selam eyle." Böylelikle Alice, Tiftiği Bol Mor Teke'yi bulur. Teke de ona Anadolu'yu gezdirir. Acaba Alice orada neler görecek, yaşamaya karar verecek mi...

Siz Alice'in Anadolu'da yaşayıp yaşamayacağını merak ededurun ben de diğer öyküye geçeyim... "Melekler Hata Yapmaz". Öyküde isyan eden bir Şeytan ile karşılaşacaksınız. Bütün insanların cehenneme gelmesinden dolayı Kiramen Katibin'in hata yaptığını düşünür. Yeryüzüne çıkar sonradan ve olanları görür. Kiramen Katibin gerçekten hata yapıyor mudur? Bunu öykünün sonunda Şeytan'ın kaleminden bir dilekçe ile öğreneceksiniz.

Sıra "Hayalet"e geliyor. Bence Hamit Çağlar Özdağ tüm isyanını bu öyküye kusmuş. Yaser'i biraz tanımıştınız ya önsözde, bu defa kim olduğunu tam anlamıyla öğreniyorsunuz. Tüm isyanını kusmuş dedim ya hani, belki de Yaser'i daha önceden araştırıp şimdi de tekrar bu acı gerçeklerle karşılaşınca bana öyle geldi, bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da Çağlar abinin bu öyküde Yaser'i ne de güzel anlattığı, ondan geleceğinin nasıl çalındığından ne şekilde bahsettiğidir... Ve öykünün sonunda der ki: "Adalet yerini bulmadıkça, Yaser ve Yaser gibiler, inadına yaşayacak..."

"Hayalet"te Yaser'i anlatan Çağlar Özdağ hemen ardından Tahsin'i anlatıyor. "On İki Can" diyor bu defa. Yitip giden on iki can... "Uykuya yatmış tüm çocuklar o an 'Baba' diye inledi. Kimse 'Şehit' demedi, 'Vatan' diyemedi. 'Büsbüyük devlet' martavalını okuyan okuyan yek bir adam bile çıkmadı ortaya, erenin huzurunda kimse yalan söyleyemedi. Ağızlardan sadece bir kelime döküldü toprağa:
Çocuklar 'Baba' dedi."

"Portakal Kardeşliği"nin çizimi.




Sıra geldi 7. öyküye. "Portakal Kardeşliği". Emekli bir polisin ağzından anlatılıyor öykü. Özdağ bizi geleceğe götürürken teknoloji konusunda da "Nereye gidiyoruz?" dedirtiyor. Emekli polisin ağzından okuduğunuz bu öykü seveceğinizi düşündüğüm öykülerden biri.










8. öyküyü daha önce Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi'nde görmüş olabilirsiniz. "Kıyamet". Ama biraz değiştirmiş yazar bu öyküyü. Seçkide daha düz anlatıyor, kitapta kelimelere biraz daha can verip, süslemeyi ihmal etmiyor. Kısa bir öykü bu diğerlerine nazaran ama etkileyici olduğu su götürmez bir gerçek. 


"İncir Ağacını Kuş Diker"in çizimi.




Ve isyan edilen son öyküye geliyor sıra, kitaba ismini veren öyküye... "İncir Ağacını Kuş Diker". "Çoğu bilmez ama benden söylemesi, incir ağacını kuş diker. Sen hiç incir diken bahçıvan gördün mü? Göremezsin." diyerek anlatmaya başlıyor Özdağ. Sonra bir de incir ağacının gücünden, inatçılığından bahsediyor. Öykünün ilk bölümünde incir ağacını kuşun diktiğini iddia ediyor ve ikinci bölümde iddiasını doğruluyor. Doğrularken Sivas'taki Madımak katliamına yer vererek son kez toplumun adaletten yana noksan taraflarına değiniyor.








Kitabın arka kapağında şöyle yazıyor: "...yazar, onuncu öyküsünde okurun içini ferahlatmayı ihmal etmiyor." Ve öykünün adına da "Kusursuz Bir Gün" adını veriyor. 9 öyküde içiniz burulsa da son öyküde arka kapak yazısında da dediği gibi içinize su serpiliyor. Ufak da olsa gülümseyebiliyorsunuz en son.

Kelimelere hayat verme şeklini çok sevdiğim bir yazar Hamit Çağlar Özdağ. Kan Muskaları'na verdiği emeği az buçuk biliyorum ama bu da onun için ayrıca özel bir kitap. Ve benim için de sanırım Kan Muskaları'ndan bir kademe daha yukarıda ve özel oldu İsyan Öyküleri. 

Tek bir olumsuz eleştirim var kitap için... Görseller. Bora Helvacıoğlu'nun çizimleri pek bir hoş elbet. Ellerine, kalemine sağlık. Ama kitapta sayfayı tamamen doldursaydı boyutları daha iyi olabilirdi. Özellikle "Kıyamet" öyküsünde görsel problemi var bence. Ama yazarıyla görüştüğümde onun elinde olmadığını ve onun da kitap eline geçince gördüğünü öğrendim. O kadar güzel öyküler yanında bir nazar boncuğudur bu o zaman.

Dediğim şeyi tekrarlayacağım yine: "Sen hep yaz Hamit Çağlar Özdağ, biz hep okuyalım."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder