1 Şubat 2019 Cuma

Neler İzledim - Ocak 2019

Film:
  • Dekalog 7 (1990)
  • Alien (1979)
  • Dekalog 8 (1990)
  • Koza (1995)
  • Y Tu Mama Tambien (2001)
  • Little Miss Sunshine (2006)
  • Dekalog 9 (1990)
  • Dekalog 10 (1989)
  • Fargo (1996)
  • Hugo (2011)
  • Kill Bill 2 (2004)

Belgesel:
  • Regici (2011)
  • Crossing the Bridge: Sound of İstanbul (2005)
  • Hitchcock / Truffaut (2015)

Tiyatro:
  • Dali'nin Kadınları
  • Hisse-i Şayia

2 Ocak 2017 Pazartesi

2016'da Neler Okudum, Neler İzledim?

2016 az okumalı başladı ve az okumalı bitti. Ama sene içerisinde iyi okudum. O az okumalı aylar ya hep en baştaydı ya da hep en sonda. Bu seneki aylık rekor 1441 sayfa ile Mayıs ayına ait.

Bazen Harry Potter gibi çok severek okuduklarım vardı, bazense zorunda olduğumdan okuduğum Nurullah Ataçlar falan filan...

Genele bakınca memnun değilim. Ama bu hedeften kısarken başka hedeflere doğru yol alıyorum. Çalışıyorum! Bir kamera alacağım... Buna doğru ilerliyorum.

Aşağıya 30 kitap yazdım. Bunlara ek olarak Altyazı Sinema Sözlüğü'nü bir kitap gibi okudum. Henüz bitmedi ama buraya da not düşmek gerek. Bir de senenin son günü son kitabımı okuyup yeni yılın ilk gününde bir kitaba sıfırdan başlamak istedim fakat olmadı. O yarım kalan ve devam ettiğim kitap ise Jules Verne'den 80 Günde Devri Alem.

Ve bu sene okuduklarım:

1) İçeriden Ölmek - Robert Silverberg
2) Korkunun Bütün Sesleri - Kolektif
3) Dünyalı İstilacılar - Robert Silverberg
4) Trinity of Sin (#1 Pandora) - Ray Fawkes
5) Deadpool Yaşayan Ölülerin Gecesi - Cullen Bunn
6) Kardinal Napellus - Gustav Meyrink
7) Üç Cisim Problemi - Cixin Liu
8) İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali
9) Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı (#5) - J.K. Rowling
10) Çu'nun Bir Günü - Neil Gaiman
11) Harry Potter ve Melez Prens (#6) - J.K. Rowling
12) Harry Potter ve Ölüm Yadigarları (#7) - J.K. Rowling
13) Güçoburlar - Kolektif
14) Gerçek Hesap Bu - Nejat İşler
15) Marvel Team Up (#1 Klasik) - Roy Thomas, Gerry Conway
16) Görünmeyen Adam - H.G Wells
17) Daredevil Şeytanın Eli - Andy Diggle
18) Otostopçunun Galaksi Rehberi (#1) - Douglas Adams
19) Evrenin Sonundaki Restoran (Otostopçunun Galaksi Rehberi #2) - Douglas Adams
20) Yüzük Kardeşliği (Yüzüklerin Efendisi #1) - J.R.R. Tolkien
21) En Güzel Hayalet Hikâyeleri - Kolektif
22) Babamı İki Japon Balığı ile Değiş Tokuş Ettiğim Gün - Neil Gaiman
23) Yer Açın! Yer Açın! - Harry Harrison
24) Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları - Ransom Riggs
25) Deadpool Marvel Evreni'ni Öldürüyor - Cullen Bunn
26) Deadpool Edebiyat Kahramanlarını Öldürüyor - Cullen Bunn
27) 2001 ve Ötesi - Kolektif
28) Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu - Haldun Taner
29) Hayalet Hikayeleri - Pınar Kür
30) Diyelim (Söz Arasında) - Nurullah Ataç



Ne izledim kısmına gelirsek... Maalesef o kadar düzenli bir şekilde izlediklerimi yazmamışım. Hatta senenin yarısından sonra yazmaya başlamışım. O yüzden az da olsa aşağıya film listemi ekliyorum, sonrasında ise dizilerden de bahsedip susacağım.

2016 filmlerim:

1) Deadpool
2) The Revenant
3) Carol
4) Mad Max: Fury Road
5) Room
6) The Danish Girl
7) Predestination
8) Triple 9
9) The Lobster
10) The Matrix
11) The Matrix Reloaded
12) The Matrix Revolutions
13) Constantine
14) Point Break
15) Little Buddha
16) Snowpiercer
17) Alice in the Wonderland
18) Spongebob Squarepants
19) Eternal Sunshine of the Spotlesss Mind
20) Sweet November
21) Kötü Kedi Şerafettin
23) The Notebook
24) X-Men Apocalypse
25) Gattaca
26) Dangerous Liasions
27) Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb
28) Parenhood
29) Inception
30) The Whole Truth
31) My Own Private Idaho
32) Gattaca
33) Ekşi Elmalar
34) Requiem for a Dream
35) Dead Poets Society
36) Rogue One: A Star Wars Story
37) İkinci Şans
38) Fantastic Beasts and Where to Find Them?
39) Kötü Kedi Şerafettin



Son olarak bakalım izlediğim dizilere...

Benim için en önemli dizi Dexter'dı. Hayatım boyunca bitmesin diye en uğraştığım dizi olacak. Ağladığım tek dizi finali.

Aaron Paul ve Keanu Reeves'e hastayımdır. Bilen bilir. Bunun getirisi ile Aaron Paul'un dizisi The Path'in ilk sezonunu izledım. Aaron olmasına rağmen çekilmiyor, izleyecekseniz dikkat.

Bojack Horseman izledim. Animasyon dizi. Seslendirmenler çok iyi. Özellikle başrol.

Bu sene bir tane anime var. Boku Dake Ga Inai Machi. Sevimli ve tadımlık. Öneri ile izlenen güzel şeyler. Hakan'dan bana, benden size...

Bir de şu ara yoğunluklu olarak Doctor Who izliyorum. 4. sezondayım. İlk sezonda Christopher Eccleston'a hayran kalsam da David Tennant bir başka!

2017 umarım daha dolu dolu olacak. İyi seneler!

Bengü.


5 Mart 2016 Cumartesi

Hamit Çağlar Özdağ - İsyan Öyküleri (İncir Ağacını Kuş Diker) // Videolu İnceleme

Daha önce yazı olarak incelemiş olsam da bu sefer videolu halini de yaptım. Kayıp Rıhtım'a özel bir videoydu. Buradan izleyebilirsiniz...


4 Temmuz 2014 Cuma

Umay Umay & Cem Adrian - Cam Havli // Blue Jean yazısı

Son albümünü 2002'de çıkarıp, uzun soluklu bir sessizliğe bürünen şair ve müzisyen Umay Umay, depresif şarkılarına aşina olduğumuz Cem Adrian’la birlikte kaydettiği, “Cam Havli” ile sessizliğini iddialı bir şekilde bozuyor. İkili, albümde ‘Intro’ ve "Outro" dahil olmak üzere bize 7 şarkı sunuyor. 

Eğer mutlu ve hareketli şarkılar bekliyorsanız, boşuna beklemeyin derim. Çünkü 7 şarkının tamamı da bir hayli mutsuz. Bunda Adrian’ın rolü bir hayli büyük elbette. Sebebi, bütün şarkıların söz, müzik ve aranjelerinin kendisine ait olması. 

Ayrıca kendisinin sesi, müzik için kullanılan enstrümanlarla beraber bir hayli ön planda. En belirgin örneklerini “Intro”, “Outro” ve "YaNNızlık"ta görebilirsiniz. İlk klip olma fırsatını yakalayan şarkı ise "Anlat Onlara". 

Bize tadımlık şarkılar bırakan iki müzisyenin, Cem Adrian'ın deyimiyle, "birbirine sarılmış iki ses"in yer aldığı bu albüm dinlenmeyi hak ediyor.

23 Nisan 2014 Çarşamba

Giddar // Erbuğ Kaya

"Esilda-i kaldanese solgamis urda belie"



Yayınevi: Kalkedon Yayınları
Kapak: Yulay Devlet
Yayına Hazırlayan: Hakan Tanıttıran
Türü: Fantastik
Sayfa Sayısı: 565
Çıkış Tarihi: Kasım, 2009
Fiyatı: 29 TL


Bu yazıyı aslında kitabı okur okumaz yazacaktım, gecikti, gecikti, gecikti... Şimdi yazıyorum.

Önce
likle FABİSAD (Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği) sayesinde tanıdığım, 2 kere görüşme fırsatı yakaladığım Erbuğ Kaya'nın Giddar'ını daha yeni okuyabildim. Daha önce başlamış ama birkaç şey yüzünden ilk 70 sayfada bırakmak zorunda kalmıştım kitabı. Sonunda tekrar elime alabildim ve okudum. 


Buradan kitabı bana hediye eden M. İhsan Tatari'ye de çok teşekkürler demeli. Hediye edilmese kim bilir ne zaman alıp okuyabilme fırsatı bulacaktım. Giddar'ın devamında bir de Beşlerin Çağı var. Erbuğ Kaya'nın kendine has dili kendini özletmeye başladığında o da alıp okunacak. Kendisinin henüz iki kitabı var, bu sebeple hemen tüketmek istemiyorum. Yeni kitabı da merakla bekliyoruz tabii ki.

Erbuğ Kaya'nın eşsiz hayal gücü sayesinde geniş bir kurguya sahip Giddar. Bir ilk kitap olarak Giddar'ı okuduğunuzda şaşırıyorsunuz. Şahsen ben yeterince şaşırdım. İlk kitap için kurgu da çok güzel oturtulmuş, dil de leziz. Daha en baştan Erbuğ Kaya'nın iyi bir yazar olduğu kanısına varıyorsunuz.

"Ruhlar, Azad’ın karanlığına hapsedilmiş. Zamelgothlar Kutsal Yazıları geri almak için kuzeye gidiyorlar. Büyücü Kralın değiştirdikleri Dhrazma’nın uykusundan uyanmasını bekliyorlar. Güneyli bir savaşçı, sırlarıyla taş ocaklarına gönderilmiş. Arkonyalılar, sırrını kendilerinin bile bilmediği bir sessizlik yemini etmişler. Meglionlar gerçekleri öğrenmek için bedel ödüyorlar. Suskunlar sonsuza kadar Tanrılarla anlaşmışlar. Korsan iki kardeş Tanrıların olmadığı bir ada hayali kuruyor. İlde Pechnax, Giddar’daki gizlere ulaşmaya çalışıyor. Karanlık İmparatoriçe, Giddar’ı sarsıyor. Bir Sheilan kadını tüm inançlarını hiçe sayarak yaşadığı toprakları terk ediyor. Dvorlak rahibeleri, ormanlarında Tanrıçaları için durmadan çalışıyorlar.

Üç bin yıllık bir efsane, Giddar’da yeniden yeşermeye başlıyor, gerçeklik kuruluyor… Ve Siox Dia Mont tüm bunlardan habersiz, Özgürlük Duvarı’nın üstünde güneye bakıyor."


Arka kapak yazısını okudunuz şu an. Eminim etkilendiniz, beni de çok etkilemişti daha kitaba başlamadan.

Şimdi gelelim kitaba. Alıştıklarımıza göre büyük boyutları olan, sade bir kapağa sahip bir kitap Giddar. Alıştığımızdan büyük olması en başta gözünüzü korkutabilir, ama sonradan benim gibi böyle olmasına sevineceksiniz. Çünkü bitmesini istemeyeceğiniz bir kitap olacak. Şahsen bunu yaşadım. Karakterlere de öyle bir içiniz ısınıyor ki, "daha da olsa okurum" diyeceksiniz.

Alıştığımız büyük boyutlar, enfes bir kurgu dedik. Hemen şu bilgiyi de buraya sıkıştıralım: Erbuğ Kaya kitabı 1997 yılında kurgulamaya, 2002 yılında yazmaya başlamış ve 2008 yılında ise yazmayı tamamlamış. Kısacası Giddar ile yaşıtım.




Şimdi gelelim dışından sonra içine. Ön iç kapakta bir siyasi harita, arka iç kapakta da bir fiziki harita var. Kitabı okurken arada bir duraksayıp bakıyorsunuz bahsedilen yerin neresi olduğuna. Bir yere kadar işe yarıyor fakat çok güzel bir durum. Daha sonrasında Erbuğ Kaya haritayı yenileyerek sitesinde paylaşıyor. Daha renkli, daha kapsamlı, daha güzel... O haritaya sol taraftan ulaşabilirsiniz efendim.


Kitabın içeriğinden önce söylenmesi gereken birkaç şey daha var. Keşke iki kitap da aynı yayınevinden olsaydı. Tamam, bunu geçtim, ama bu ilk kitabın bir redaksiyona ihtiyacı var. Sanki hiç düzeltilmemiş, olduğu gibi basılmış gibi. Bilmeyenler için: İkinci kitap Beşlerin Çağı, İthaki etiketiyle raflarda.

Konuya gelirsek eğer... Baş karakterimiz Siox Dia Mont. Siox okulu birincilikle bitirir. Bir meslek seçecektir artık, ve herkesin aksine asker olmayı seçer. En yakın arkadaşı Regeda ile Kuzey ve Güney arasında örülmüş olan duvarda, Özgürlük Duvarı'nda nöbet tutmaya başlarlar. Dia'nın kardeşi Luca bir gün duvarı geçmeye çalışır ve asıl olaylar buradan sonra başlar...

Dia kardeşini bulmak ve neden geçtiğini öğrenmek için Özgürlük Duvarı'nı geçmek isteyecektir. Bunu Regeda'ya anlatacak, Regeda onu vazgeçiremediği için üst mercilere şikayet edecektir.

Kurgu belli bir kısma kadar dağınık ilerliyor. Daha sonra okuduklarımız tek bir noktada birleşiyor.

Bu şikayetten ötürü Siox, Kuzeydeki taş ocaklarına gönderilecek. Bir kişi dışında herkes onu dışlayacak. Güneyli Rondeva...
Siox'un abisi Shalorn ve adını şimdi söylemeyeceğim, kitapta okuyacağınız birkaç kişi sayesinde Siox buradan kaçacak. Buradan sonra da uzun soluklu bir yolculuk sizleri bekliyor olacak...

Kitap hakkında tek bir eleştirim olacak. Konuşmalar çok güzel ilerliyor her zaman. Fakat bazen bir şey söylenecek diye beklediniz anda konuşma "evet, tamam" gibi kelimelerle bitiyor. Bu da o diyaloğu biraz sekteye uğratıyor.

Kitap hakkında söyleyeceklerim şimdilik bu kadar. Bu kitabı edininiz, okuyunuz.

Bir de eklenecek birkaç not var, hemen onları da yazalım:

Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi'nde yayınlanan iki tane Giddar öyküsü bulunmakta... Biri "Tanrıça'nın Yeni Yaratığı", diğeri ise "İrna".

İkinci notumuz ise Sanat 2012 videosu... Erbuğ Kaya kitaplarını anlatıyor. Buraya tıklayabilirsiniz.

Son not: Erbuğ Kaya'nın yarın Kadıköy'de söyleşisi var. Kendisi ile tanışma, tanıştıysanız bir kez daha görebilme şansınız var. Ayrıntılar için tıklayabilirsiniz.

İyi okumalar!

Edit: Bu fotoğraf da yukarıda bahsettiğim söyleşiden:

8 Nisan 2014 Salı

Doğu Yücel İle Röportaj (Kayıp Rıhtım 6. Yıl Şenlikleri)

Kayıp Rıhtım 6. Yıl Şenlikleri kapsamında Şubat ayında Doğu Yücel ile röportaj yapmıştık. Röportaj için buraya da tıklayabilirsiniz.




Müzik yazarı ve öykücü kimliğiniz hakkında bilgi verir misiniz öncelikle? Tam olarak kimdir Doğu Yücel?
Müzik yazmaya 1998’te Non Serviam dergisinde başladım. 2000’de bir süre Radikal’in haftasonu eklerinde çalıştıktan sonra 2001’de Blue Jean kadrosuna katıldım. Son 7 yıldır Blue Jean’in heavy metal eki olarak çıkan ama bu ay bağımsızlığını ilan ederek yayın hayatına tek başına devam eden Headbang’de de yazıyorum.
Öykücülüğüm ise daha eskiye dayanıyor. Yazmayı öğrendiğimden beri öykü yazıyorum. Bir öykü kitabım (Düşler, Kabuslar ve Gelecek Masalları) ve iki romanım (Hayalet Kitap,Varolmayanlar) var. İki de uzun metraj senaryom mevcut. (Okul ve Küçük Kıyamet)

Yazar, eleştirmen, çevirmen bir annenin ve tiyatrocu bir babanın oğlusunuz. Aileniz sanat ile yakından ilgili. Onların sanatla bu kadar içli dışlı olması sizin yazar olmanızda etkili oldu mu?
Olmuştur mutlaka. Daktilo sesine alışkın bir çocukluğum geçti. Annemin daktilosunu kullanmadığı zamanları kollayıp, daktilonun başına geçmek için heveslendiğimi hatırlarım.

Sizi yazar olmaya iten ne oldu? Bir gün uyandınız ve “Ben yazar olmak istiyorum!” mu dediniz, yoksa bu süreç ağır ağır mı işledi? Yazarlığa doğru giden serüveninizden bahseder misiniz biraz?
Bir gün uyanıp, yazar olacağım diyemezsiniz. Sadece yazarlık için değil, sanatla ilgili herhangi bir dalda sürecin böyle işleyeceğini sanmıyorum. Sinemayı çok seviyordum. VHS kaset furyası vardı o zaman, her gün videocuya gidip film kiralardık. “E.T.”ler, “Bitmeyecek Öykü”ler, “Star Wars”lar… Sonra televizyonda izlediğim “Amazing Stories”, “Twilight Zone”, “Starman” gibi diziler beni çok etkiledi. Küçükken şöyle olmaz mı: Mesela futbol maçlarını izlemeyi seversiniz, oynamaya başlarsınız, sevdiğiniz futbolcuları taklit etmeye çalışırsınız. Aynı şekilde filmler ve filmlerdeki öyküler, o hayal gücü beni çok etkiledi. Ben de o sevdiğim öyküler gibi öyküler yazmak için uğraş verdim. İlkokulda yazdığım öyküler çok çocukçaydı tabii. Ama onları ciddiye alıp geliştirmeye çalıştım. Daha sonra sevdiğim yazarları, Stephen King’i, Asimov’u, Lovecraft’i taklit etmeye çalıştım, lisedeyken Dante, Shakespeare, Calvino gibi isimler eklendi listeye. Hani gitar alıp, atıyorum önce ‘Symphony of Destruction’ falan çalarsınız ya, ben de öyle başladım işte. Elime kalem alıp sevdiğim öyküler ayarında öyküler kurgulamaya çalıştım.

Hazır konuya buradan girmişken devam edelim. Peki siz hangi yönünüzü daha çok seviyorsunuz ve hangisinin ön planda olmasını istiyorsunuz? Müzik yazarı Doğu Yücel mi, yoksa öykücü Doğu Yücel mi?
Yazım süreci olarak bence ikisi birbirinden çok farklı değil. Her müzik yazımda yeni bir öykü kuruyormuşum gibi geliyor bana. Sadece öyküyü sıfırdan yazmıyorum, elime bir takım malzemeler verilmiş oluyor. Ülkemizde müzik yazarlığı hak ettiği değeri maalesef görmüyor, aynı tuzağa düşüp öykü yazarlığım daha önemli diyerek onu küçümseyemem, bana bunu yaptıramazsınız:) Ama her öykücü önce öyküleriyle anılmak ister sanırım.

Düşler, Kabuslar ve Gelecek Masalları ile edebiyat dünyasına giriş yapıp Hayalet Kitap’la birkaç basamak daha yükselip, Varolmayanlar ile yerinizi iyice sağlamlaştırdınız. Peki bundan sonra ne olacak? Ne gibi projeler var aklınızda? Gelecek planlarınızdan biraz bahseder misiniz?
Bu sene içinde ilk öykü kitabım “Düşler Kabuslar ve Gelecek Masalları”nın devamı niteliğinde bir öykü kitabı yayımlamak istiyorum. Bilimkurgu, fantastik, büyülü gerçekçilik, masal edebiyatı ve korku gibi dallara eşit yer ayıracağım bir kitap olacak. Şu an tüm boş vaktimi ona ayırmış durumdayım. Ondan sonra yazacağım romanın öyküsü de kafamda. Onun için de çok heyecanlıyım ama önce öykü kitabı…

Düşler, Kabuslar ve Gelecek Masalları’nın tekrar basılma olasılığı? Siz de takdir edersiniz ki öykü kitabınızı bulmak bayağı zor şu zamanda, her iki yayınevinden (Çitlembik, Stüdyo İmge) çıkan baskısı da tükenmiş durumda.
Evet, buna ben de çok üzülüyorum. Arada bir nadirkitap.com’da görüyorum ama orada da pahalıya satıyorlar. Yeni öykü kitabımla birlikte onu da yayımlamak gibi bir plan var.


Hayalet Kitap yıllar sonra gözden geçirilmiş yeni baskısıyla tekrar okurlara merhaba dedi fakat kitabın önsözünü sadece kendi internet sitenizden yayınladınız, yani kitapta yer almıyor önsöz. Bunun sebebi nedir?
Romanda önsöze karşıyım. Bir filmden önce yönetmenin beyazperdede belirip, “bu filmi şöyle çektik, şunu anlattık, falan filan” dediğini hiç gördünüz mü? Hayır tabii ki. Ben bir okur olarak bir romanı elime alınca, bir an evvel o romanın içindeki dünyaya kaçmak isterim. Şu da var: Hayalet Kitap’ın 10. yılına özel yazdığım ve sadece internet sitesine koyduğum yazı, benim sıkı okurlarımı ilgilendiren bilgiler içeriyordu. Beni ilk defa okuyacak olanlar için anlamsız gelebilirdi.


Varolmayanlar adlı kitabınızda başkarakterin bir ismi yok. Bu çok ilginç bir durum aslında. Neden böyle bir karar verdiğinizi öğrenmek isteriz?
İlk sebebi komik: O karaktere yakışan iyi bir isim bulamadım. İkinci sebebim ise şu: Eski günlüklerime baktım, günlükte başımdan geçenleri anlatırken kendi adımı yazmadığımı fark ettim. Bazıları kendinden söz etmeyi çok sever ama bana Hulk gibi tınlıyor öyle bir anlatım. “Hulk bunu sevmedi.” der ya Hulk… Ancak diyaloglarda isim geçebilirdi ama enteresandır hiçbir diyalogda karaktere isimle seslenmek gibi bir ihtiyaç da duymadım. “Dövüş Kulübü”nde olduğu gibi isimsiz kaldı karakter.

Varolmayanlar’da geçen bir sihirli kalem söz konusu. Kahramanınızın yazdığı şeylerin gerçek hayatta da gerçekleşmesi fikri gerçekten çok orijinal. Bu fikir nereden geldi aklınıza? Ve eğer siz de büyülü bir yeteneğe sahip olmak isteseydiniz bu ne olurdu?
“Hayalet Kitap”ta yazdığım yan öykülerden birinin gerçek hayatta gerçekleştiğini duymuştum. O romanımda Vergi Hukuku öğretmenine vergi cezasına çarptırılıyordu. Orada bahsettiğim öğretmen gerçekten böyle bir ceza yemiş. Bir de, bir başka öykümde Mars’ta bir ova bulunuyor, adını Sagan koyuyorlar. Bu öyküyü yazdıktan bir süre sonra gerçekten de Mars’ta bir ovanın adını Carl Sagan koydular. O haberi okuduğumda çok şaşırmıştım. Tabii ki, bu tamamen rastlantısal bir olay ama yine de “Ya yazdıklarımız gerçekten var oluyorsa?” diye sormaya başladım kendime. Varolmayanlar’ın fikri böyle doğdu…
Benim böyle bir güce sahip olan kalemim olsa, ilk iş Jules Verne, Lovecraft, Boris Vian, Guy de Maupassant, Tolkien gibi sevdiğim usta yazarları diriltirdim, kalemi onlara verirdim. Onlar ne yapılması gerektiğini benden iyi bilir:)

Kısa bir süre önce Varolmayanlar’la ilgili aynı anda okurlarınızı hem heyecanlandıran hem de üzen bir tweet attınız. Dizi projesine dönüşmesinden bahsediyoruz tabii ki. Nedir tam olarak projenin iptal olma sebebi? Bir açık kapı olduğunu söyleyebilir miyiz, yoksa tamamen rafa mı kalktı?
Televizyon sektörü çok karışık. İzlediğiniz diziler kadar bir de izleyemediğiniz diziler var. Çekildiği halde kenara atılan projeler var. İki sene önce “Atlılar” diye fantastik bir dizi çekildiği halde yapımcının kararıyla daha yayınlanmadan iptal edildi mesela. “Varolmayanlar”ın diziye dönüşmesi için çalışmalar devam ediyor. Eğer bu gerçekleşmezse ilk iki bölümü internetten paylaşırım. Bence keyifli bölümler oldu:) Ama nasıl çekileceği bir soru işareti:)

Şöyle bir bakınca iki romanınızın içinde de kurgunuza dolaylı yoldan etki eden kısa öyküler mevcut. Kitaplarınızı öykülerle süsleme fikri nereden çıktı? Buna Doğu Yücel tarzı diyebilir miyiz?
Yan öykülerle ilerleyen kurguları seviyorum. “Big Fish” filmini anımsayın. Ya da “The Fall”. “Yüzüklerin Efendisi” de öyle değil midir? Bir anda ana meseleden kopup Tom Bombadil’in öyküsüne geçeriz mesela. Douglas Adams’ın “Otostopçunun Galaksi Rehberi” de bir sürü öyküden oluşuyor gibidir. Böyle örnekler varken, buna “Doğu Yücel tarzı” demek doğru olmaz:) Ama kendime bir has, bir tarz kurmaya çalıştığım da doğrudur. Yan öyküler, bu tarzın bir parçası.

Peki bize kitaplarınızı birer, ikişer cümleyle özetler misiniz? Düşler, Kâbuslar ve Gelecek Masalları? Hayalet Kitap? Varolmayanlar?
Düşler, Kabuslar ve Gelecek Masalları: Her öykü farklı telden çalsa da tema bütünlüğünü koruyan enteresan bir seçki. Bilimkurgu da var, masal edebiyatı da, büyülü gerçekçilik de var, korku da.
Hayalet Kitap: Platonik aşk, eğitim sistemi gibi meseleler üzerine kafa patlatan, yer yer deneysel bir hayalet öyküsü. Otobiyografik korku:)
Varolmayanlar: Sisteme dokunduran, gerçekçi ve anarşist bir şehir fantazyası. Üzerinde en çok çalıştığım ve halen daha dünyasından kopamadığım bir düş…

Düşler, Kabuslar ve Gelecek Masalları’nda babanızın kişisel özelliklerinden esintiler ve kendi hayalperest kişiliğinizden kesitler var, Hayalet Kitap’ta Gökalp karakteri bir nevi sizi yansıtıyor, Varolmayanlar’da ise farklı karakterlere çeşitli özellikleriniz işlenmiş durumda. Kitaplarınızın ne kadarı Doğu Yücel?
Yüzde yüzü. Usta bir yazarın notlarında okumuştum, en kötü karakter bile benim demişti. Öykülerimdeki her karakterde kendimden bir iz görebiliyorum. Zaten her bireyin tek, köşeli bir karakterden oluştuğu fikri burçlarla, astrolojiyle, new age inanışlarla hayatımıza giren bir yalan. Aslında içimizde bir karakter deryası var. Kâğıt kalemin başına geçince onlar hortluyor bir anda…

Romanlarınızın bir gün yurt dışında, farklı dillerde okunmasını ister miydiniz, böyle bir hayaliniz var mı? Eğer varsa, bunun hakkında herhangi bir çalışmanız mevcut mu, yoksa sadece hayalden mi ibaret?
Tabii ki, en büyük hayalim bu. Hatta en büyük hayalim şu; hani Stephen King sevdiği yazarların romanlarına alıntı verir ya… Clive Barker için “Korkunun geleceğini gördüm, Clive Barker yazıyordu” demiştir, maşallah Barker’ın her kitabına çakarlar bu lafı:) King’in sarf ettiği bir alıntıyla herhangi bir kitabımın çıkmasını hayal etmişimdir hep. Hatta eminim Varolmayanlar’ı okusa çok severdi.
“Varolmayanlar”ın bir yurtdışı macerası olsun diye çalışmalar yapıyorum. Çevirisini Ayşe Batur yaptı. Ben de çok uğraştım bu çeviri için. Fakat yurtdışına açılmak sanıldığı kadar kolay değil. Çok büyük Türk yazarlarının bile İngilizcede kitabı yok. Kısacası, gerçekleşmesi zor bir hayal bu ama peşini bırakmayacağım…

Bir okurunuz olarak söylemeliyim ki (Bengü) eserleriniz oldukça sağlam. Peki böylesine kaliteli işler ortaya koyan bir yazar neden bu kadar az eser verir? Böyle olmasını siz mi istediniz, yoksa iş temposu öykü/roman yazarlığınıza engel mi oluyor?
Teşekkürler. Az olduğu tartışılır bence. 2001’de çıktı ilk kitabım, geçen 13 senede toplam 3 kitabım, 2 de uzun metraj filmim var. Ayrıca her ay Blue Jean ve Headbang dergilerinde yazılarım, röportajlarım, araştırmalarım çıkıyor. Buna FABİSAD’ı (Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği) da ekleyin. Bu dernek kapsamında GİO Yarışması gibi çeşitli etkinlikler düzenliyoruz, atölyeler, söyleşiler yapıyoruz. Ciddi bir mesai o da. Kısacası genel resme bakarsanız; Türkiye gibi yazarlarına iyi davranmayan bir ülke için çok da kötü sayılmaz. Ama şu bir gerçek; iş tempom öykü çalışmalarımı biraz yavaşlatıyor. Ama ondan da büyük engel benim mükemmeliyetçiliğim. Aslında birçok öykü kurguluyorum ama hepsini beğenmiyorum. Bir de yakaladığım öykü fikrini yazdıktan sonra sürekli geliştiriyorum. Bazı yazarlar, bir günde öykü yazıyor. Son noktayı koyar koymaz, “yazdım oldu” diyor, yayınlanmaya hazır olduğunu düşünüyor. Bunu anlayamıyorum. En son “Kar İzleri Örttü” derlemesi için bir öykü yazdım, aylarca çalıştım üzerinde. İlk kitabımdaki “Binbir Gündüz Masalı” üzerinde 2 sene kafa patlatmıştım. Tam öyküyü çöpe atacakken finaldeki hareket aklıma geldi, o zaman öyküyü bitirebildim. Bazen bir cümle üzerinde haftalarca düşündüğüm oluyor. Takıldığım bir kelimenin doğrusu rüyamda aklıma geliyor, kalkıp onu not alıyorum. Öykü yazmak benim için delirtici bir süreç. Sonuçta kendi öykümü okurken aldığım hazzın büyük olması gerekiyor ki, tüm bu acayipliklere değsin:)

Çeşitli öykü derlemelerinde birkaç öykünüz var fakat internet üzerinde fazla öykünüz olduğu söylenemez. Bunun nedeni nedir? Fazla üretken olmadığınızın bir kanıtı mı bu da, yoksa bu duruma karşı mısınız?
Bunun sebebi yukarıda bahsettiğim takıntılı ruh hali.

Öykü yazmak mı daha zor, roman yazmak mı? Hangisinden daha çok keyif alıyorsunuz?
Öykü küçük sahada futbol oynamaksa, roman büyük sahada futbol oynamak gibi. Öykü pinponsa, roman tenis. İkisinin de keyfi ve zorlukları ayrı.

Taylan Biraderler tarafından beyazperdeye taşınan Okul filminin kökü sizin kitabınıza dayanıyor ve zaten filmin senaristi de sizsiniz. Peki ama neden kitaptan bu kadar farklı bir senaryo çıktı karşımıza?
Bu soruyu yıllardır bin defa yanıtladım. Farklı bir yanıt vermeye çalışayım: Yönetmenlerin en büyük hayali yatılı okulda geçen bir film çekmekti. Ayrıca meselemiz eğitim sistemindeki aksaklıklardı ve ülkemizdeki en büyük sorun da üniversite sınavıydı. O yüzden lisede geçmesi gerektiğini düşündüler. Ben de katıldım onların bu görüşüne. Bir de filmin tutacağına emindim, ikinci bir film yapılır, o da üniversitede geçer diye düşündüm. Film tuttu, bir milyona yakın kişi izledi, yakın tarihin en büyük kârlarından birini etti. Ama yapımcıyla aramız iyi olmadığından “Okul 2” yalan oldu. Yoksa kitabın ruhuna daha yakın bir devam filmi çıkabilirdi.

Okul filmi haricinde bir film senaryonuz daha bulunmakta: Küçük Kıyamet. Şunu sormak istiyoruz, neden senaryo yazımına ara verdiniz? İleride bir gün gene sinema sektöründe görebilecek miyiz sizi? Taylan Biraderler’le yeni ortak çalışmalarınızı görmek isteriz doğrusu.
Taylan Biraderler dizilerle çok yoğundu, ben de onlar dışında rahat ve yaratıcı bir şekilde çalışabileceğim, karşılıklı güvene dayalı bir dostluk geliştirebileceğim bir yönetmen bulamadım. Aslında para kazanmak için bir sürü projeye girdim, yazdığım bir sürü senaryo, sinopsis vs var. Ama o projelerden bir sonuç elde edemedik, para kazanayım derken yediğim kazıklar da cabası.

Doğan Kitap’a geçme serüveniniz tam olarak nasıl oldu? Yayınevinizden memnun musunuz?
Evet, çok memnunum. Yıllarca Çitlembik ve Stüdyo İmge gibi idealist ama imkânlarından dolayı hayallerimi gerçekleştirmekte sıkıntı yaşadığım yayınevleriyle çalıştıktan sonra büyük bir yayıneviyle çalışmak istedim. Doğan Kitap’a dosyamı bıraktım, bir süre yanıt gelmeyince reddedileceğim diye korktum ama sonra bizzat Deniz Yüce Başarır’dan romanı çok beğendiğine dair e-mail geldi. Romandaki bazı isyankâr veya “ayıp” bölümleri yumuşatmak isteyebilirler diye düşünüyordum ama hiç karışmadılar. Bu da doğru yayınevini seçtiğimi düşündürttü bana.

TRT Okul kanalında haftalık kültür sanat programı Sanat 2013′te, her hafta Liste Kitap adı altında 5 adet kitap tanıtıyordunuz, çok da iyi oluyordu aslında kitap meraklıları için. Fakat belli bir zaman sonra sizi ekranda görememeye başladık, bunun sebebi nedir? Eğer iptal olduysa, bu ve buna benzer herhangi bir proje var mı ufukta?
TRT’nin yeni yönetimi TRT’deki programların birçoğunu iptal etti. Bunlardan biri de benim programıma yer veren “Sanat 2013”tü. Şu an buna benzer bir proje yok.

Günlük yaşantınızda futbolun önemli bir yer edindiğini sizi az çok tanıyan herkes biliyor zaten, hatta bir de futbol takımınız ve onun yer aldığı bir lig var. Bize bunlardan biraz bahseder misiniz? Hangi aralıklarla müsabakalara çıkıyorsunuz? Takımınızda kimler var? Ve bu durum işinize engel oluyor mu hiç?
“Haftada bir maç” da işimize engel olacaksa hiç yaşamayalım:) Futbol çok sevdiğim bir oyun. Bundan 4-5 sene önce yazarlardan, sanatçılardan kurulu, Ayazma isimli bir takım kurduk. İngiltere, Almanya, İtalya gibi ülkelerde buna benzer yazar takımları mevcut. Arada bir onlarla maçlar da yapıyoruz. Almanya’da 2 sene önce dünya kupası yapıldı. 8 ülke takımı katıldı, ikinci olduk. St Pauli’nin stadyumunda oynamak gibi hayallerimizde göremeyeceğimiz olaylara sebep oldu Ayazma. Takımda şu an Alpay Erdem, Hakan Yel, Birol Namoğlu, Mert Fırat, Koray Candemir, Harun Tekin, Mustafa Kemal Öztürk, Hamit Çağlar Özdağ gibi isimler var. Maalesef takımdaki yazar sayısı son yıllarda çok azaldı. Emrah Serbes, Alper Canıgüz, Faruk Duman gibi yazarlar yaşadıkları çeşitli sakatlıklardan sonra ayrılmak zorunda kaldılar.

Okumaktan en çok hoşlandığınız kitap türleri? İstisnasız her kitabını okurum dediğiniz yazarlar?
Tüm romanlarını okuduğum tek bir yazar var: Boris Vian. Bir de Salinger, ama onun zaten tek romanı var:) Etkilendiğim, sevdiğim yazarları tekrarlamak gerekirse: Douglas Adams, Lovecraft, Tolkien, Poe, Jules Verne, Kafka… Son zamanlarda Bret Easton Ellis, Murakami… Liste uzar da uzar. Türklerden Müfit Özdeş, tek kitabıyla beni çok etkilemiştir.
Yazarken kafam daha çok doğaüstüne çalışsa da, okurken başka tarzlardan da hoşlanabiliyorum. İyi yazılmış, iyi kurgulanmış olması ve hayata bakış açısının benimle uyuşması yeterli.

Okurlarınıza önerebileceğiniz kitaplar? Bir Doğu Yücel top5′i yapabilir miyiz?
Bu listeler hep değişir, hep bir şeyler unutulur ama deneyelim:

Rıhtım ekibi olarak röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz ve sorularımıza verdiğiniz içten cevaplar için teşekkür ederiz. Neler söylemek istersiniz Kayıp Rıhtım takipçilerine ve kendi okurlarınıza?
Hayal kurmak üzere olanlara… sizleri selamlıyorum! (*AC/DC’nin ‘For Those About To Rock (We Salute You)’ şarkısından devşirdim)

Son olarak şunu belirtelim: Sizle röportaj yapacağımız için “Usta İlhamşörlerden Tavsiyeler” adlı projemizde adınız yer almadı. Aynı soruyu iki kez sormamak adına böyle bir karar aldık. Bu yüzden şimdi sormuş bulunalım. Yazar olmak isteyen edebiyatseverlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Usta yazarların önerilerine kulak versinler. İnternette ustaların sadece yazım süreciyle ilgili yazdığı makalelere veya röportajlara ulaşabilirler. Aynı zamanda kitaplar da var. Geçen sene Orhan Pamuk ve Umberto Eco’nun yazarlık üzerine yazdıkları kitaplar var. Stephen King’in “Yazma Sanatı”, Milan Kundera’nın “Roman Sanatı”, Lajos Egri’nin “Piyes Yazma Sanatı” gibi kitaplar gençliğimde bana yol gösterici olmuşlardı. Tabii, bu kitapları “kurallar yıkılmak için yaratılmıştır” gözüyle okumak gerek. Çok okumalarını, daha çok yazmalarını öneririm. Asla yazdıkları bir öyküye “tamam bu oldu” gözüyle bakmasınlar, en büyük tehlike o. Marquez gibi ustalar her öykülerini en az 3-4 defa baştan sona yazdıklarını söylerler. İlk taslağın el yazısıyla yazılması, faydalı olabilir. Kağıt, kalem ve el elementleri birleşince sihir daha kolay çıkıyor. Ama çok da önemli değil. Yazarken internet’i kapatmalarını, telefonlarını sessize almalarını öneririm. Bir de, Stephen King’in “Yazma Sanatı”nda sürekli hatırlattığı üzere: kapıyı da kapatın. Kapıyı dünyaya kapatın ve tamamen kendi dünyanıza çekilin.

29 Mart 2014 Cumartesi

True Detective



IMDb Puanı: 9,5
Senarist: Nic Piczzolatto
Yönetmen: Cary Fukunaga
Bölüm sayısı: 8
Süre: 60 dakika
Kanal: HBO




Diziye başlamamın sebebi hem arkadaş önerisi, hem IMDb'deki sırası, hem de burada yazılan o güzel yorumlardan "nasıl bir şeymiş ki bu dizi?" şeklinde meraklanmış olmam. İyi ki de meraklanmışım, bu diziyi kaçırmak kötü olurdu.


Bu aralar "Dallas Buyers Club", "The Wolf of Wall Street", şimdi de "True Detective" ile gönlümü fetheden oyuncu Matthew McConaughey'i büyük hayranlıkla izledim. Dizide McConaughey'in ortağına hayat veren Woody Harrelson'ı ise daha önce sadece "The Hunger Games"de Haymitch Abernathy karakteri ile izlemiştim, orada çok dikkatimi çekmese de burada Matthew McConaughey ile çok güzel bir ikili olduklarını düşünüyorum.

Marty Hart (Woody Harrelson)
Rust Cohle (Matthew McConaughey)


İkinci sezonda yine bu ikili olsa keşke, diyorum hâlâ. İkisini izlemek keyif vericiydi.





Matthew McConaughey resmen yaşayarak oynadı Rust'ı, onu görememek beni üzecek. Umuyorum ikinci sezondaki oyuncular Matthew&Woody'nin yükselttiği çıtayı daha da yükseğe çıkartırlar.

Jeneriğine ayrıca değinmem gerektiğini düşünüyorum. Hem görselliği çok güzel hem de müziğe ayrıca hayran kaldım diyebilirim. Diziyi izlemeyecek olanların bile en azından jenerik müziğe kulak kabartmasını çok isterim. The Handsome Family - Far From Any Road.

Ama izlerseniz de pişman olmayacaksınız.